Translate

11 Eylül 2010 Cumartesi

Büyük inkılabın müjdesini getirdim

Bismillahirrahmanirrahim
Sual: Ey Seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?

Cevap: Müjde getirdim.

Sual: Müjde ne demek? Bazılar bize “Sizin için fenalık var” diyorlar.

Cevap: Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, yalnız Kürdistan’a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyemâ Osmânîlerin, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini, hatta Bâşid başında görüyorum.
Ümitsizlik ve karamsarlığın sembolü olan Arap filozof ve şâiri Ebû Alâi’l-Maarrîye rağmen.

Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!

 
Sual: Biz öyle işitmedik.

Cevap: Şeytanın arkadaşları çoktur...

Sual: Öyle ise zihnimize gelen şüpheleri ve sualleri hallet.

Cevap: Elbette; fakat müşteri olmadan, istemeden malımı satmam.

Sual: “İstibdat nedir? Meşrutiyet nedir?” Diğeri: “Ermeniler ağa oldular. Biz sefil kaldık.” Başkası: “Dînimize zarar yok mu?” Daha başkası: “Jön Türkler şöyledirler, böyledirler, bizi de zarardîde edecekler.” Diğeri: “Gayr-i müslim, nasıl asker olacak?” İlâ âhir...

Sual: İstibdat nedir; meşrutiyet nedir?

Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.

Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.
Sual: “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrutiyeti bize târif et.”

Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrutiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükûmetin hedef-i maksadı olan meşrutiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim:

İşte, meşrutiyet
“Ve işlerde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159.
“Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38.
âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir.
O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir.  (Münazarat sh.406)
Bediüzzaman Said Nursi

Hiç yorum yok: